Duyguların doğrusu ya da yanlışı olmadığını kabul etmek... Tüm duygular yaşamımızda yeri dolmayacak işlevlere sahiptir. Örneğin korku olası tehlikelere karşı önlem almamızı sağlar, öfke içinde bulunduğumuz ancak hoşnut olmadığımız durumlardan uzaklaşabilmek için itici güç olur. Mutluluk bize iyi gelen kaynaklara tekrar ulaşmamız için oldukça güçlü bir motivasyon aracıdır.
Ancak her birimiz için olumsuz duyguları deneyimlemek zordur. Bu duyguları kabul edebilmek, etkilerini hissetmeye alan açmak belirli bir duygusal tolerans kapasitesi gerektirir. Duygularımızı kabul edemediğimizde hem içerisinde barındırdıkları mesajları kaçırmış oluruz hem de ilişkilerimizde bu duygularla karşılaştığımızda zorlanırız.
Ebeveyn-çocuk ilişkisi içerisinde bu zorlanmalara oldukça sık rastlarız. “Bunda korkacak ne var?” ya da “Üzülme/ağlama.” dediğimizde aslında ilettiğimiz mesaj “Duygularında/sende yanlış bir şeyler var.” olur. Çünkü duygularımız benliğimizin bir parçasıdır ve hiçbirimiz benliğimizin kabul edilmediği bir ilişkide davranışlarımızı olumlu anlamda değiştiremeyiz. Elbette kimi davranışları kabul edemeyiz, sağlıklı sınırlar getirebiliriz ancak duyguların doğrusu yanlışı yoktur.
Çocuklara sımsıkı sarılalım, sarılırken tüm duygularını kucaklamayı unutmayalım…
MİSAFİRHANE
İnsan kısmı bir misafirhane,
Her sabah yeni birisi gelir.
Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik,
Aniden farkına varmak bir şeyin,
Hepsi beklenmedik misafir.
Hepsini karşılayıp eyle!
Evini vahşetle süpürüp,
Bütün mobilyalarını boşaltan
Bir kederler kalabalığı bile gelse.
Her geleni alnının akıyla misafir et.
Olur ki yeni bir zevk getirmek için
Boşalttılar evini.
Karanlık düşünce, utanç ve garez,
Hepsini gülerek karşıla kapıda
Ve buyur et içeri.
Minnettar ol her gelene
Kim gelirse gelsin.
Çünkü bunların her birisi
Öte taraftan bir kılavuz
Olarak gönderildi.
Mevlana Celaleddin Rumi